Karşıdaki Adam: Yorgun görünüyorsun. Emma Peel: Yo, gayet iyiyim. Karşıdaki Adam: Günlerdir şu üstündekileri çıkarmadın bile. Ne desem tersliyorsun. Emma Peel: Terslemiyorum. Sadece gerçeği söylüyorum. Göstermek istediğinle, gerçeğin ne kadar farklı olduğunu, bıkmadan usanmadan anlatmaya çalışıyorum. Karşıdaki Adam: Ben ne görüyorsam onu söylüyorum. Emma Peel: Göstermek istediğinin mutlak gerçek olduğuna o kadar inanıyorsun ki… Bakmıyorsun bile. Dinlemiyorsun, duymuyorsun. Karşıdaki Adam: Sen istediğin kadar gevele, ben bildiğimi söylemeye devam edeceğim. Emma Peel: Zaten hep böyle yapıyorsun. Bir ağaçtan konuştuğumuzda, gözünün önüne…
Emma Peel
Emma Peel: Ne oldu, neden öyle bakıyorsun? Karşıdaki Adam: İyi bir gün bugün. Şu anda sana bakarken biliyorum ki, bütün bu karmaşaya, ikiyüzlülüğe, saçmalık denizine karşın bir yerlerde iyi bir şeyler oluyor. Emma Peel: Neden böyle düşündün? Karşıdaki Adam: Çünkü sana baktım. Emma Peel: … Karşıdaki Adam: Öyle güzel bakıyorsun ki şu anda dünyaya, o dünyada iyi bir şeyler yaşandığını düşünmekten başka çarem yok. Bildiğim sıfatların dışında bir bakış bu. Nasıl tanımlayabilirim ki? Bir anahtar, bir gündoğumu, bir ışık… Zaman,…
Karşıdaki Adam: Neden öyle bakıyorsun? Emma Peel: … Karşıdaki Adam: Yapma lütfen, rahatsız oluyorum. Dik dik bakma! Emma Peel: Bakışlarımdan değil bakabiliyor olmamdan rahatsız oluyorsun sen. Sana bakılabiliyor olmasına bile tahammülün yok. Karşıdaki Adam: Saçmalama! Varsa bir söyleyeceğin söyle, yoksa çekip gidiyorum. Emma Peel: Gidemezsin. Buna cesaretin yok. Tek başına bir hiçsin çünkü, bunu ikimiz de biliyoruz. Şimdi otur oturduğun yerde. Ben bakacağım sen de o bitmeyen tedirginlikle yaşamaya devam edeceksin.
Karşıdaki Adam: Seni epeydir böyle huzurlu görmemiştim… Emma Peel: Haklısın… İyiyim, uzun zamandır olmadığım kadar iyi hem de. Karşıdaki Adam: Kış mevsiminin böyle bir etkisi oluyor herhalde. İçine kapanmak, kazak görünümünde kalın bir kozayla sarmalanmak iyi geliyor kimilerine. Emma Peel: Ne güzelmiş bu varsayım. Hoşuma gitti. Ama benim kendimi iyi hissetme nedenim kış değil. Bütün mevsimler… Zaman… Karşıdaki Adam: Nasıl yani? Emma Peel: Zaman diyorum, zaman. Bütün gece ders çalışsan da geçer not vermeyeceğini bildiğin o acımasız öğretmen; zaman. Bütünleme sınavında öyle…
Karşıdaki Adam: Düşüncelisin… Emma Peel: Belki. Karşıdaki Adam: Belki mi? Sesin bile titriyor. Emma Peel: Bir yıl daha bitiyor… Belki de onun getirdiği hüzündür. Karşıdaki Adam: Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi? Sen öyle yılların geçişine üzülecek melankoliklerden değilsin. Emma Peel: Geçip giden yıllara değil, o yıllarda hayatımızdan geçip giden insanlara üzülüyorum galiba. Karşıdaki Adam: Yani… ne diyebilirim ki? Emma Peel: Artık sadece düşlüyorum… Bütün o an’ları, o insanları… Robert Desnos’un sözlerine sığınıyorum her yılın sonunda olduğu gibi… “Öyle çok düşledim…
Karşıdaki Adam: İşte bu hallerinden özellikle nefret ediyorum. Emma Peel: Ne varmış halimde? Karşıdaki Adam: Dikkat çekebilmek, simgesel göndermeler yapmak için düştüğün şu hallere bak… Ne o elindekiler öyle? Yakışıyor mu? Emma Peel: Ne göndermesi, ne simgesi? Karşıdaki Adam: Hah, şimdi de anlamıyor numaraları… ‘Hayat bir kumardır’ klişesini gözümüze sokmak için bunca çabaya değer mi? Emma Peel: Ezberlediğin dünyanın dışına doğru bir adım bile atıldığında tedirgin oluyorsun değil mi? Korkuyorsun. Hayat seni bilmediğin yerden sözlüye kaldıracak diye titriyorsun. Derdim gönderme…
Karşıdaki Adam: Saatlerdir seni bekliyorum. Merak ettim. Emma Peel: Bana ne olduğunu mu merak ettin, senden uzaktayken neler yaptığımı mı? Karşıdaki Adam: Kelime oyunu yapma, merak ettim işte. Neredeydin? Emma Peel: Kuzey rüzgârlarıyla konuşuyordum. Karşıdaki Adam: O senin gevezelik ettiğin rüzgârlar kaç kişinin ölümüne neden oldu biliyor musun? Emma Peel: Sen hiç konuştun mu onlarla? Karşıdaki Adam: Rüzgârlar konuşmaz! Emma Peel: Konuşmaz ama insan öldürebilirler değil mi? Güvenli dünyanda en ufak bir çatlak olursa diye nasıl da korkuyorsun? O korkular…
Emma Peel: Şuna bakar mısın? Ne kadar tatlı… Karşıdaki Adam: Evet… yani… tatlı… Emma Peel: Sevgisizliğin yüzünden okunuyor. Karşıdaki Adam: Sevgisizlik değil benimki. Kediyle yaşadığın şu ilişkiyi inandırıcı bulmuyorum. İlkel bir hayvan sonuçta. Onun üstünde çeşitli duygularını tatmin ediyorsun: Dokunmak, sahip olmak, gülmek, sevmek, beslemek, annelik yapmak… ne bileyim işte… tek derdin kendini tamamlamak. Emma Peel: Ne güzel söyledin. Kendimi tamamlıyorum. Karşıdaki Adam: Dediğime geldin yani… Emma Peel: Gelmek ne kelime? Ben çoktan geçtim orayı… Öylesine eksik ki insan dediğin,…
Karşıdaki Adam: Yakmayacaksın onu değil mi? Emma Peel: Neden? Karşıdaki Adam: Bir de soruyor musun? Sigara yahu… Nikotin, katran, zehir, ölüm… Emma Peel: Biliyorum. Karşıdaki Adam: Üstelik eline hiç yakışmıyor. Özenti duruyor. Emma Peel: Olabilir. Karşıdaki Adam: Ah, yine başladın işte. ‘Sen ne dersen de, ben bildiğimi okurum,’ tavırları. Hadi kendini düşünmüyorsun diyelim, çevrene de zarar veriyorsun. Emma Peel: Hayat ne garip değil mi? Ardında ne kadar uzun bir yol bırakırsan, o kadar az şey bildiğini öğreniyorsun sadece. Karşıdaki Adam: Ne…
Karşıdaki Adam: Ne o, pipo mu içiyorsun? Emma Peel: Hayır. Küçük bir düdük bu. Gayda benzeri bir şey… Nasıl anlatsam, bir çeşit “la düdüğü”… Karşıdaki Adam: Hayatını akort edebilmek için mi öttürüyorsun? Emma Peel: Hiç komik değil! Karşıdaki Adam: Yoksa sadece köpeklerin duyacakları frekansta bir ses mi çıkarıyor o düdük? Emma Peel: “Öyle olsaydı, sen duyardın,” dememi bekliyorsun, bu didişmenin sürmesi için. Ama demeyeceğim. Bu sana değil köpeklere hakaret olur.